Yürekteki Sevgi mi? Yoksa Akıl mı? Hangisi Daha Üstün?

Daha önceki yazımda, belki okumuşsunuzdur, Veronika Ölmek İstiyor adlı romandan bir öykü alıntılamış ve bir açıklamada bulunmuştum. Aslında kitapta bundan başka önemli bir konuya daha parmak basılmış. Değinmeden geçemeyeceğim.

Tımarhaneye yatmadan önce intihar teşebbüsünde bulunan Veronika ile şizofreni tanısı konmuş Eduard birbirleriyle konuşurlar ve şu konuşma geçer:

“Anneannem şöyle demişti: ‘İncil’e göre dünyaya kötülüğü de iyiliği de yılan getirmiştir. Kadın, sevgisiyle hem iyiliği hem kötülüğü kontrol ediyor.’”
“Bunun benim öykümle ne ilgisi var?”
“Seni daha bir haftadır tanıyorum, seni sevdiğimi söylemek için belki erken olabilir; ama herhalde yarına sağ çıkmayacağım için, o da çok geç olacak.
Oysa insanların en büyük deliliği de bu, yani sevgi.
Sen bana bir sevgi öyküsü anlattın. Anne ve babanın senin için en iyisini istediklerine içtenlikle inanıyorum, ama onların sevgisi senin yaşamını neredeyse mahvetmiş.
Anneannemin duvarındaki tablonun Madonnası da yılanı çiğniyorsa, o zaman sevginin de iki yüzü var demektir.”

Eduard, ressam olma hayali kuran bir gençti ve anne babası ona “Seni seviyoruz ama bu mesleği bırakacaksın,” gibi koşullu bir sevgiyi dayatmıştır. (Veronika’da ise sorun koşullu sevgi değildir. Tam tersi kusursuz sevgi yüzünden onları hayal kırıklığına uğratmamak adına piyanist olma hayalinden vazgeçmiştir) Bu yılan ve Meryem anlatısına göre, Veronika yılanın içimizdeki iyiliği ve kötülüğü temsil ettiğini düşünür. Ailelerimiz ise sevgi kisvesi altında içimizde görmüş oldukları kötülüğü öldüreyim derken, içimizdeki iyi yanları yani yaratıcılığı, merakı,sezgiyi ve ilhamı da öldürüyor.

Aileye göre bu “kötü” şey, toplum tarafından yanlış anlaşılabilecek olan delilik ve sıradışılıktır. Ancak bunu bastırmaya çalışırken yüreğimizdeki iyi olan şeyleri de yok ederler. Koşullu sevgi işte böyle yıkıcı bir şeydir…

Diğer yandan Eduard, Veronika’nın bu bakış açısının aslında o tabloda resmedilen anlamla aynı olmadığını söyleyerek ona karşı çıkar:

“Anneannenin dediğine göre tablodaki kadın yılanın üstüne basmış, çünkü sevgi, iyilikle kötülüğü kontrol etmeliymiş. Güzel, romantik bir yaklaşım ama aslıyla ilgisi yok. O imgeyi ben de gördüm, hem de kaç kez. Yapmayı hayal ettiğim ‘Cennet Görüntüleri’nden biri de oydu.
Meryem Ana’nın sık sık böyle resmedilmesinin nedenini hep merak ederdim.”
“Peki, neymiş nedeni?”
“Çünkü Bakire Ana, dişi enerjiyi temsil eder ve bu, aklı temsil eden yılandan daha üstündür.
Dr. Igor’un hep taktığı o yüzüğe dikkat ettiysen, hekimlik simgesi taşıdığını görmüşsündür: bir sopaya dolanmış iki yılan.
Sevgi, akıldan üstündür; tıpkı Bakire Ana’nın yılandan üstün olduğu gibi.
Meryem için her şey bir esin. Kim iyiymiş, kim kötüymüş; onları yargılamakla uğraşacak değil.”

“Bir şey daha var, biliyor musun?” der Veronika.

“Bakire Meryem, insanların onun hakkında ne düşüneceğine hiç aldırmamış.
Tanrı’dan gebe kalmak hikâyesine başkalarını inandırmak hiç kolay değil. Ama o herhangi bir açıklamaya girişmemiş bile. ‘Böyle böyle oldu,’ demiş sadece.
Başkaları onun hakkında ne demişlerdir acaba?”

“Çok kolay,” der Eduard.

“Deli demişlerdir.”

Burada Eduard, sevgi kavramına farklı bir bakış açısıyla yaklaşır. Ona göre sevgi kötü ve yıkıcı değildir; tam tersine, asıl sevgi bir esin kaynağıdır ve zihinden her zaman daha üstündür. Sonuçta yüreğimize yön veren, işe olan sevgimiz değil midir, zihnimizden çok?

Ya Meryem aklını dinleyip, ‘Bana deli derler’ diyerek İsa’yı reddetseydi? Ama o, Tanrı’dan gelen ilahi sevgiyi seçti. Bu sevgiyi aklıyla değil, yüreğiyle hissetti. Toplumun ne diyeceğine aldırmadan, yüreğinin sesini dinleyerek ‘deli’ olmayı göze aldı.

Veronika’nın bakış açısındaki gibi hepimiz koşullu sevgiyi seçmedik mi?
Hayallerimizi ve her şeyimizi bu uğurda kaybetmedik mi?

Ama unuttuk ki… Eduard’ın dediği gibi,
Asıl sevgi yürektedir.
Deli olma uğruna, yürekteki sevgiyi takip ediniz.

Daha fazla kayıplar vermemek adına bu yazıyı yazma gereği duydum.

Sevgilerimle…

Yaralışifacı hakkında

23 Şubat 1998 yılında Adana'da doğdu. Emekli bankacı olan ev hanımı bir anne ile çiftçi makine mühendisi bir babanın oğludur. İlköğretimi şimdi yerinde yeller esen Özel Çukurova Bilfen Okulu'nda tamamladı. Liseyi Adana'nın o zamanlar en iyi ikinci devlet lisesi olan Adana Anadolu Lisesi'nde bitirmiştir. Üniversite eğitimini ise İstanbul'da Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nde burslu olarak 5 yılda tamamlamıştır.
Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir