Özlü Sözlerim

“Arılar da çok çalışır ama ballarını insanlar yer. Eğer gerçekten çalışmak istiyorsanız gönlünüzden geçen işi yapın ki o işin ustası siz olun. O zaman bu iş, kaymağınızın sadece sizin yiyeceği bir iş olur.”

-Yaralı Şifacı

“İnançsızlık umutsuzluğa, umutsuzluk ise başarısızlığa sürükler. Size tavsiyem her daim inancınızı koruyun.”

– Yaralı Şifacı

“Kötülük eninde sonunda iyiliğe yem olur, bu da çok iyi misal olur.
Ya da en iyisi, iyi kendi kuyruğunu ısırır çok iyi gözlemci olur. En sonunda iyiliği yönetir, kötülüğe hakim olur. Bu da iyinin kendi kaderi ile kendi hayatını dönüştürüp kendi elleriyle uğradığı benzer kötülükleri dünyada def etmesiyle olur.”

– Yaralı Şifacı
Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Zincirlerine Bağlanmış Bir Kadın veya Adam… Yoksa O Sen misin?

Hani meşhur neredeyse yarım asırlık bir şarkının klibi var insanları aşk yüzünden zincirlere bağlayan (Sözleri ve bestesi Özer Şenay’ın, ilk seslendirenin Erkin Koray olan bir şarkı ve sonra milenyumdan sonra yayımlanan o meşhur Funda Arar’ın yorumu ve klibi olan bu şarkı). Bence bu analoji çok doğru ama kliptekine nazaran tek bir fark var: Bu hayatta bu benzetmenin konusu sadece aşk değil. Kariyer. Bu yazımda sadece bu açıdan değerlendireceğim. Bu zincirler aslında bizim potansiyelimizi gerçekleştirmemizi engelleyen zincirler. Şu an herkes bu zincirle bağlı ama bu zincirleri kırmak sana bağlı. Ya iradeli olup kararlarına sadık kalarak disiplinle ilerlersin… Ya da ailenin, çevrenin baskısıyla el alem ne der korkusuyla ve kıyaslamalarla sevmediğin bir işi seçersin, kendini tüketirsin ve hasta olup ilaçlara bağlı olursun. Karar senin… Sadece bu da değil…


”Bir derdim var dinleyin EY GÖKTEKİ YILDIZLAR…” İşte kilit nokta burası.. Kendisi o kadar çaresiz ki kendi içindeki ışığa adeta haykırıyor ve isyan ediyor… Neden herkes kendi içindeki ışığa sahip çıkmıyor?… Hah cevabı çok basit… KORKU!. ”Bu işin bir güvencesi yok.” ”El alem ne der?” ”Herkes benle alay eder.” … Sen ahlaken doğru olduğun sürece el alem hiçbir şey diyemez. Bir de yahu sen uzaktan kumandayla o kişiye zincirle mi bağlısın? Seni sonsuza kadar o mu idare mi edecek? Bu sadece geçici. Sana o kişi ne yapabilir ki? Sen içsel olarak ruhun güçlü olduktan sonra… Herkesin bu dünyada bir ışığı var… Yeter ki sen o alanı bul (en zoru bu). O alanda çalış ve çabala (en riskli ve en önemlisi bu) sonunda kendi ışığını daha da parlat… Bu çok basit bir kuram esasında.

Klipte ne diyor? ”Beni benden çalarak kaybolup gitti yıllar…” Değil mi? Burada cümlede iki önemli nokta var. Birincisi ” Beni benden çalarak” kısmı. Siz hiç kendinizi çocukken çaldınız mı? Lütfen bunun için girişteki ”Yaralarımız” yazısını okuyunuz. Bu çocuklukta kendini çalma kısmı kariyerinizi büyük ölçüde etkileyecektir. İkinci önemli nokta ”Kaybolup gitti yıllar”. Peki harcadığın zamana hiç acımıyor musun? Bu hayatta kendin için daha ne kadar yaşayacaksın? Bir de bu kara parçasında sevmediğin işi yapmakla da kalmıyorsun aldığın maaşla da hayatını yaşayamıyorsun bazı durumlarda. Köle gibi çalış köle gibi zamanını harca elde var sıfır. Üstelik hastane köşelerinde sürün anksiyete gibi bir çok ruhsal hastalıktan tut bir çok fiziki hastalığa kadar… Bu da ayrı para kaybı… Kusura bakmasınlar ama bu da bir can… Enayi değil sonuçta… En azından maaşın az olsa bile sevdiğin bir işi yaparak hayatına anlam katmak senin elinde… Öbür türlü bir tür köle…

”Aşk! Aşk! Aşk! Yüzünden…” Sence bu aşk sence ne anlama geliyor? Bence bu Freud’un ilk temelini attığı kızların babalarına, oğulların ise annelere duyduğu aşk ama dikkat bu aşk bazen zehirleyebiliyor… Baylar annelerine duyduğu aşktan ve onları memnun etmek adına kariyer seçimleri yapıyor; bayanlar ise babalarından.. Hep bu aşk yüzünden… Sonunda ızdıraba kul olursun. Tabi ki o zaman sana günler de zalim olur yıllar da on yıllar da…

Sevgilerle…

Yaralı Şifacı

Diğer Yazılar kategorisine gönderildi | , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Giriş:Yaralarımız

Bazen bakıyorum da altta yatan ne yaralarımız varmış bizim. Bunların bütün sebebi ise küçüklükten itibaren ailelerimizden, okul hayatındaki şaklaban çocuklardan ve en önemlisi ilk okul hocalarının aşağılayıcı veya şiddet içerici tavırlarından kaynaklanıyor; ama şimdi esas bombayı patlatıyorum! Esasında hayatta en önemli şey ve bizim hayatta kalabilmemiz için en önemli olgu, o bizim saldırıya uğradığımız benliğimizi korumak! Evet! Çünkü oradan her defasında sen darbe yediğin zaman orası onarılamaz şekilde kan akıtıyor ve hayata 1-0 yenik başlıyorsun. O yaraları, benliğimizi inkar etmek üzere; maddi statü, para, şöhret ile tampon etmeye başlıyoruz. İşte o zaman Allah’ın sopası yoktur dediğimiz, kaderimizi etkileyen olaylar hayatımızda bir motif gibi tekrar etmeye başlıyor. Ta ki kendi kişiliğinle yüzleşene kadar! İşte tam bu noktada eğer yaranı fark edip onu tanımladığın anda anla ki yaran iyileşmeye başlamış demektir. Yani yara kabuk bağlıyor ve değişip dönüşmeye başlıyorsun. İşte tam bu noktada yaralı şifacıya dönüşüyorsun. Başkalarının hayatlarına dokunuyorsun ve hayattaki mükafatını iyileştirdiğin insanlar aracılığıyla alıyorsun. Hani derler ya her zorluktan sonra kolaylık vardır diye. İşte bu o oluyor!

Bizim ülkemizde toplum psikolojisi bu anlamda maalesef iyi değil. Eğer bu yaralarımız farkına varılmazsa, iyileştirilmezse ve buna dur denmezse daha yaralı nesiller bizi bekliyor demektir…

Bunun için önce ailelerden ve eğitim sisteminden başlanmalı. Pedagoji, öğretmenlik…. Bu kavramlara derhal önem verilmeli. Zinciri ne kadar erkenden kırarsak o kadar kendi sonumuzu kurtarırız.

Bazı zamanlar ise biz insanlar olarak bence haddimizi fazlası ile aşıyoruz. Mesela çocuğumuza ya da başka birisine olsun: ” Aklını Kullan!” dediklerini bilirim. Bu bir nevi karşıdaki insanın kişiliğine yapılmış açık bir saldırıdır Buna yanıt olarak: ” Bu benim aklım, kullanmak bana düşer. İster kullanırım, ister kullanmam. Sen benim kullanım kılavuzum musun?” demek kafi değil midir?

Yetişkinliğimizden beri bizim sürekli algımızla oynuyorlar. Neyi iyi neyi kötü olarak seçeceğimizi bazen karar veremiyoruz ve insanların sözlerindeki virüsleri bir hastalık gibi kapma eğilimine sahibiz. Farkında olamıyoruz ama kişiliğimiz bu yönle de yaralanıyor esasında farkına varmazsak… Onun için mutlaka kendi benliğimize sahip çıkıp, ” Algıda seçicilik” yapmamız gerekiyor. Aynı hücre zarının seçici geçirgenlik özelliği gibi biz de her söyleneni kabul etmeyip benliğimizi korumalıyız.

Bu bir nevi bir ülkenin, başka ülkenin sınırlarını nedensiz yere tecavüz edip savaş açması gibi bir şey. Bu durumda saldırıya uğrayan ülkenin kendini savunmaya ve savaşma hakkı gün yüzüne doğar. Biz de bunu örnek alıp, gerektiğinde kişiliğimize yapılan saldırıları kabul etmeyip derhal karşıdaki kişiyi uyararak ve eğer uyarı ciddiye alınmazsa ise de kendimizi savunarak cevap vermeliyiz. Bu bize doğuştan tanınan hakkımız!

Çünkü hayatta insanı ancak kendi kişiliği hayatta tutar. Ona saldırı başka ülkenin sınırlarına savaş açmak ile hiçbir farkı yok. Onla biz nefes alırız, ayakta dururuz, hatta motivasyonumuzu bile ondan alırız. Ona açılmış savaş, senin hayatta kalmanı sağlayan can varlığına savaş açmak demek. Fakat şunu unutmamak gerek. Eğer bu kişi iyi niyetle sizin sınırlarınızı müdahale ediyorsa sakin olunmakta fayda var. Böyle bir durumda derin bir nefes alın. Kalbinizden geçen kararı verin ve o karara sıkı tutunarak SADECE kararı UYGULAYIN! Söz değil EYLEM önemlidir bu hayatta. Yani sevdiğiniz insanlara ne isyan edin ne savaş açın. Bu fark gerçekten çok önemli; çünkü bu insanlar ailemiz veya arkadaşlarımız olabilir. Algıda seçicilik yaparken yıkıcı ve kırıcı olmadan kararı vermek işin püf noktasıdır. Bu püf noktayı uygulamanın kökeni insanın kendisine olan inancıdır.

Sonuç olarak, çocuklukta alınan kişilik travmaları insanın ömrünün sonuna kadar devam ediyor. Her insanın ruhu gerçekten çok kıymetli, muhafaza edilmesi gereken bir öz benliğe sahip. Aynı istiridyenin içindeki inci gibi. Hayatta hiçbir çocuk ruhu yara alıp kendini sevmemek için bu dünyaya gelmemeli. Maalesef, eğer bu konuda önlem alınmazsa, bu yapılan kötülük dünyaya yapılmış bir kötülüğe dönüşüyor. Artık anne babalar bunun farkına varmalı…

Sevgiler….

Yaralı Şifacı…

Giriş kategorisine gönderildi | , , , ile etiketlendi | 2 Yorum