Giriş:Yaralarımız

Bazen bakıyorum da altta yatan ne yaralarımız varmış bizim. Bunların bütün sebebi ise küçüklükten itibaren ailelerimizden, okul hayatındaki şaklaban çocuklardan ve en önemlisi ilk okul hocalarının aşağılayıcı veya şiddet içerici tavırlarından kaynaklanıyor; ama şimdi esas bombayı patlatıyorum! Esasında hayatta en önemli şey ve bizim hayatta kalabilmemiz için en önemli olgu, o bizim saldırıya uğradığımız benliğimizi korumak! Evet! Çünkü oradan her defasında sen darbe yediğin zaman orası onarılamaz şekilde kan akıtıyor ve hayata 1-0 yenik başlıyorsun. O yaraları, benliğimizi inkar etmek üzere; maddi statü, para, şöhret ile tampon etmeye başlıyoruz. İşte o zaman Allah’ın sopası yoktur dediğimiz, kaderimizi etkileyen olaylar hayatımızda bir motif gibi tekrar etmeye başlıyor. Ta ki kendi kişiliğinle yüzleşene kadar! İşte tam bu noktada eğer yaranı fark edip onu tanımladığın anda anla ki yaran iyileşmeye başlamış demektir. Yani yara kabuk bağlıyor ve değişip dönüşmeye başlıyorsun. İşte tam bu noktada yaralı şifacıya dönüşüyorsun. Başkalarının hayatlarına dokunuyorsun ve hayattaki mükafatını iyileştirdiğin insanlar aracılığıyla alıyorsun. Hani derler ya her zorluktan sonra kolaylık vardır diye. İşte bu o oluyor!

Bizim ülkemizde toplum psikolojisi bu anlamda maalesef iyi değil. Eğer bu yaralarımız farkına varılmazsa, iyileştirilmezse ve buna dur denmezse daha yaralı nesiller bizi bekliyor demektir…

Bunun için önce ailelerden ve eğitim sisteminden başlanmalı. Pedagoji, öğretmenlik…. Bu kavramlara derhal önem verilmeli. Zinciri ne kadar erkenden kırarsak o kadar kendi sonumuzu kurtarırız.

Bazı zamanlar ise biz insanlar olarak bence haddimizi fazlası ile aşıyoruz. Mesela çocuğumuza ya da başka birisine olsun: ” Aklını Kullan!” dediklerini bilirim. Bu bir nevi karşıdaki insanın kişiliğine yapılmış açık bir saldırıdır Buna yanıt olarak: ” Bu benim aklım, kullanmak bana düşer. İster kullanırım, ister kullanmam. Sen benim kullanım kılavuzum musun?” demek kafi değil midir?

Yetişkinliğimizden beri bizim sürekli algımızla oynuyorlar. Neyi iyi neyi kötü olarak seçeceğimizi bazen karar veremiyoruz ve insanların sözlerindeki virüsleri bir hastalık gibi kapma eğilimine sahibiz. Farkında olamıyoruz ama kişiliğimiz bu yönle de yaralanıyor esasında farkına varmazsak… Onun için mutlaka kendi benliğimize sahip çıkıp, ” Algıda seçicilik” yapmamız gerekiyor. Aynı hücre zarının seçici geçirgenlik özelliği gibi biz de her söyleneni kabul etmeyip benliğimizi korumalıyız.

Bu bir nevi bir ülkenin, başka ülkenin sınırlarını nedensiz yere tecavüz edip savaş açması gibi bir şey. Bu durumda saldırıya uğrayan ülkenin kendini savunmaya ve savaşma hakkı gün yüzüne doğar. Biz de bunu örnek alıp, gerektiğinde kişiliğimize yapılan saldırıları kabul etmeyip derhal karşıdaki kişiyi uyararak ve eğer uyarı ciddiye alınmazsa ise de kendimizi savunarak cevap vermeliyiz. Bu bize doğuştan tanınan hakkımız!

Çünkü hayatta insanı ancak kendi kişiliği hayatta tutar. Ona saldırı başka ülkenin sınırlarına savaş açmak ile hiçbir farkı yok. Onla biz nefes alırız, ayakta dururuz, hatta motivasyonumuzu bile ondan alırız. Ona açılmış savaş, senin hayatta kalmanı sağlayan can varlığına savaş açmak demek. Fakat şunu unutmamak gerek. Eğer bu kişi iyi niyetle sizin sınırlarınızı müdahale ediyorsa sakin olunmakta fayda var. Böyle bir durumda derin bir nefes alın. Kalbinizden geçen kararı verin ve o karara sıkı tutunarak SADECE kararı UYGULAYIN! Söz değil EYLEM önemlidir bu hayatta. Yani sevdiğiniz insanlara ne isyan edin ne savaş açın. Bu fark gerçekten çok önemli; çünkü bu insanlar ailemiz veya arkadaşlarımız olabilir. Algıda seçicilik yaparken yıkıcı ve kırıcı olmadan kararı vermek işin püf noktasıdır. Bu püf noktayı uygulamanın kökeni insanın kendisine olan inancıdır.

Sonuç olarak, çocuklukta alınan kişilik travmaları insanın ömrünün sonuna kadar devam ediyor. Her insanın ruhu gerçekten çok kıymetli, muhafaza edilmesi gereken bir öz benliğe sahip. Aynı istiridyenin içindeki inci gibi. Hayatta hiçbir çocuk ruhu yara alıp kendini sevmemek için bu dünyaya gelmemeli. Maalesef, eğer bu konuda önlem alınmazsa, bu yapılan kötülük dünyaya yapılmış bir kötülüğe dönüşüyor. Artık anne babalar bunun farkına varmalı…

Sevgiler….

Yaralı Şifacı…

Yaralışifacı hakkında

23 Şubat 1998 yılında Adana'da doğdu. Emekli bankacı olan ev hanımı bir anne ile çiftçi makine mühendisi bir babanın oğludur. İlköğretimi şimdi yerinde yeller esen Özel Çukurova Bilfen Okulu'nda tamamladı. Liseyi Adana'nın o zamanlar en iyi ikinci devlet lisesi olan Adana Anadolu Lisesi'nde bitirmiştir. Üniversite eğitimini ise İstanbul'da Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nde burslu olarak 5 yılda tamamlamıştır.
Bu yazı Giriş kategorisine gönderilmiş ve , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Giriş:Yaralarımız için 2 cevap

  1. Sabahat Develi der ki:

    Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş. Akıcı ve anlaşılabilir oluşuda ayrıca güzel. Bu yazıyı insanların okuması lazım özellikle de anne babaların. Ne kadar ince düşünen bir insansın. Tebrik ediyorum.Eline yüreğine sağlık. Sevgiler.

    • Yaralışifacı der ki:

      Çok teşekkür ediyorum değerli yorumunuz için. Umarım insanlara şifa olur. Zaten bu siteyi kurma amacım da tecrübelerimi yazmak. Yoksa boşu boşuna bir yerlerde saklı kalsa o zaman hiçbir anlamı olmayacaktı…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir