Bir gün, adamın biri her şeyi kafasına takarmış. Olur olmadık her şeye ağlarmış, kafayı bozarmış. Tıpkı takılmış plaklar gibi… Çünkü her şey aslında mükemmel ve kusursuzmuş. Ama tek bir kusur ona büyük gelirmiş.
Daha sonra başına, ilahi bir ders niteliğinde bir olay gelmiş. Önce tüm servetini, sonra sevdiklerini, ardından sağlığını, en sonunda da her şeyini kaybetmiş. O kusursuz gibi görünen hayat aslında bir ilüzyonmuş; nefsinin bir oyunuymuş. Nefis, ne kadar varlığa alışırsa onu kanıksarmış. Bu, insanoğlunun fıtratında olan bir gerçekmiş ama nafile… Olan olmuş bir kere; illa ki o nefsinden yara alacakmış.
Sonra, o kusursuzluk isteği garip bir şekilde geçmeye başlamış. Yerine şükür duygusu gelmiş. Nefsini yenmiş. “Bundan daha kötü ne olabilir?” diye düşünmüş. Derken kendi kıymetini ve değerini anlamış. Sağlığını toparlamış. Sağlığını toparlayınca çalışmaya başlamış. Çalışmaya başlayınca yeni çevre edinmiş. Çevre edindikten sonra ise sevdiği bir kadınla karşılaşmış. Derken yuvasını kurmuş.
Adamın hayatı artık huzurluymuş. Şükredecek ne çok şey varmış! Eskimiş, köhne ve işe yaramayan düzenin yerine, hayatında daha sağlam ve oturmuş bir temel kurulmuş. Böylece eskisinden daha mutlu ve mesut olmuş. Hem sağlığına, hem servetine, hem sevdiklerine, hem de daha önce hiç bilmediği gerçek mutluluğa kavuşmuş…
Mutlu Son (The Happy End) <3
			
Ders niteliğinde, keyifle okudum